NATO Kapsamında ABD Üs ve Tesislerinin Türkiye’ye Etkileri, Dr. Hüseyin Fazla

NATO Kapsamında ABD Üs ve Tesislerinin Türkiye’ye Etkileri, Dr. Hüseyin Fazla

Türkiye’nin 18 Şubat 1952 tarihinde NATO’ya üye olmasıyla birlikte, kurulacak NATO tesislerinde görev yapmak için on binlerce Amerikan sivil ve askeri personeli Türkiye’ye gelmeye başlamıştır. Bu personelin statüsünün belirlenmesi amacıyla Türkiye çeşitli antlaşmalar yapmıştır. Bir bölümü NATO genel çerçevesi içinde yapılan bu antlaşmaların bazıları ise Türkiye ile ABD arasında yapılan ikili antlaşmalar şeklinde olmuştur.

Türkiye, NATO üyeliği bağlamında 1950’li yıllarda altı temel anlaşma imzalamıştır. Amerikan Dışişleri Bakanlığı, 12 Ağustos 1964 tarihinde Elçiliğine gönderdiği yazıda Türkiye ile üslere ilişkin yapılan antlaşmaları aşağıdaki sıralamaya benzer şekilde vermiştir. Bu kapsamda mevcut antlaşmalar şunlardır:

  • NATO SOFA (NATO Kuvvetler Statüsü Anlaşması):

19 Haziran 1951 tarihli “Kuzey Atlantik Antlaşmasına taraf devletler arasında, Kuvvetlerin Statüsüne Dair Sözleşme” kapsamında Türkiye ile imzalanmıştır. Genel statüyü ve kuralları belirleyen, bir anlamda jenerik bir anlaşma olup, tüm NATO ülkelerince imzalanmıştır.

NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi (Status of Forces Agreement – SOFA) ise, başta Amerikan güçleri olmak üzere, örgüt üyelerinin diğer üyelerin ülkelerinde asker bulundurmasını düzenlemektedir.

  • ‘Ortak Güvenlik Antlaşması’ (17 Ekim 1951):

Türkiye’nin NATO üyeliği için davet edildiği bir ortamda mektup teatisi yoluyla yapılan, ancak TBMM tarafından 3 yıl sonra onaylanan bir antlaşma olmuştur. Bu antlaşmada, Türkiye daha NATO üyesi olmadan ABD’nin askeri girişimlerini desteklemek yükümlülüğü altına girmiştir.

  • Türkiye’deki Amerikan Kuvvetlerinin Statüsü Anlaşması:

Türkiye’de kurulacak Amerikan üsleri, bu üslerdeki ABD askerleri ve bunların statüleri ile üslerdeki kurallara ilişkindir. Bu antlaşma esas alınarak, diğer konuların ek protokollerle düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. 30 Haziran 1954 tarihinde TBMM’ye sunulan anlaşma, 7 Temmuz 1954’te Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Bu antlaşmanın ikinci maddesi, Türkiye’ye gelecek Amerikan kuvvetleri için Türkiye hükümetinden izin alınmayacağı ve bu kuvvetlerin ülkeye giriş çıkışlarının daha önceden hükümete bildirilmeyeceği hususlarını içermesi yönüyle önemlidir.

ABD’nin Türkiye’de tesis ettiği askeri kolaylıklara yönelik antlaşmalardan başka, iki ülke arasında yapılan antlaşmaların diğer bölümü ise Amerikalı personelin Türkiye’de sahip olacağı yetki ve ayrıcalıklar hakkındaki düzenlemeleri içermiştir.

Bu anlaşmaya göre, Amerikalılara Türkiye’de ihtiyaç duydukları yerlerde üs ve tesis kurabilme ve buralardaki Amerikan personelinin NATO’ya değil ama ABD’ye bağlı olarak çalışma hakları Türkiye tarafından tanınmıştır. ABD’ye istediği gibi üsleri genişletme, malzeme yığma hakkı de verilmiştir. Amerikalılara NATO çerçevesinde tanınan haklar biraz daha genişletilmiştir. Örneğin, ABD Türkiye’de kurduğu üsler için kira ödememiş, gerektiğinde Amerikalı personelin tüm gereksinimlerinin ABD’den temin edilmesine müsaade edilmiştir. Bu manada, içme suyunun bile Amerika’dan getiren bir zihniyete sahip olan Amerikan tesis ve üs politikalarının işleyişinin sadece Türkiye’ye özgü bir uygulama olmadığı da bilinmektedir. Bununla birlikte Türkiye, anlaşmalar kapsamında Amerika’dan gelen mallara gümrük muafiyeti tanımış ve bundan da müttefiklik anlayışı gereği rahatsızlık duymamıştır. Daha sonraları ortaya çıktığı üzere, Türk tarafından kiminle nasıl yapıldığı bilinmeyen bir sürü ‘ikili’ anlaşmayla Amerikan askerleri ve personeline kendi posta servislerini kurma ve kullanma, kendi radyolarını kurma hakkı benzeri bazı özel imtiyazlar bile tanınmıştır.

Bu bağlamda yapılan ikili anlaşmalardan ülke egemenliğini yok eden en önemlilerinden biri yargı erkinin devredilmesidir. 28 Temmuz 1956 tarihinde Türkiye Dışişleri Bakanlığı Amerikalılara verdiği 4625 sayılı nota ile Amerikalıların Türkiye’de işledikleri suçların Türk yargısınca yargılayamayacağını kabul etmiştir. ‘Görev’ başındaki Amerikalılar işledikleri suçlardan dolayı ancak kendi yargı mercilerinden yargılanabileceklerdir. ‘Görev’ başında olup olmadıklarına karar verme yetkisi ise ABD makamlarındadır.

Makalenin devamı için Linke tıklayınız


Resim Galerisi

Paylaşın

Yorum (0)

Yorum bırak